Bir gezme, tozma ve etkinlik blogusu.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Bir Cinayet Macerası: dı Blu Blad

Rose koşarak kanlı kanlı banyodan gelmiş;

DEL'İ ÖLDÜRDÜM VE KANI MAVİ!!!!!

:O

Bazen...


...arkadaşlarımın ailelerine Haçlı Seferi düzenlemek ve zavallı çocukları, kafaları belirli bir kalıptan dışarı çıkamayan ebeveynlerden kurtarmak istiyorum.

İnsanların yaptıkları çocukların birer oyuncak bebek olmadığını kavraması gerekiyor. Sperm ve yumurtanızdan meydana gelmiş bu çocuklar ne sizin hayatlarınızı yaşamak zorundalar ne de size herhangi bir borçları var. Yetiştirmek için para harcadık o kadar mantığını alıp bir yerlerinize sokun, yapmasaydınız çocuk. Oyun hamuru mu? Açın artık gözünüzü be, açın. Bu çocuklar sizin hizmetçiniz, emir eriniz değil. Onlar birer insan, kendi hayatları, hayalleri ve idealleri var. Size bakmak zorunda değiller.

Bazen, ailemin bazı özelliklerine dair genleri bulup çeşitli işkenceler altında arkadaşlarımın ebeveynlerine nakletmek istiyorum.

Bırakın ne istiyorlarsa okusunlar. doktor, mühendis, mimar olmak zorunda değiller. Çizer, yazar, tercüman ya da müzisyen olabilirler. Bırakın hayatlarını sevdikleri işi yaparak geçirsinler, bırakın ölürken "ne güzel yaşadım lan!" diyebilsinler. Bırakın sikindirik üç beş kuruşu nasıl kazanacaklarını onlar düşünsün, üniversitelerini ailelerden uzakta okuyup hayatı öğrensin, ayakları üzerinde dursunlar.

Siz geberip gidince ne olacak onlara? Ne için yaşamış olacaklar? Çocuklarınız sizin malınız değil. Onların adları, vasıfları ve kişilikleri var. Kendi beyinleri ve akılları var, düşünüp karar verebiliyorlar.

Onların birer bez bebek olmadığını artık kavrayın.

Bazen arkadaşlarım nasıl dayanabiliyor hayret ediyorum. Ben olsaydım şimdiye katil olmuştum sanırım.

Koca bir apartman alıp her birinizi bir daireye yerleştirmek istiyorum. Ailelerinizden uzakta, istediğiniz bölümü okuyup istediğiniz alanda kendini geliştirme fırsatınız olsun istiyorum.

Kalkıp aileleriniz katletmeyin sakın, bir de onun siniriyle rage'e sokmayın beni.

D.


Kararlarınızı kendiniz verin diyim. Sonra "hah, bu bitince rahatlarım," diye diye verimli vakitlerinizi boşa geçirmek, gereksiz yere sağ kulağınızı sol elinizle tutmak zorunda kalabilirsiniz. Sonra "Rozii ablaaa biz cehennem hayatı yaşıyoruz hüüü" diye gelmeyin bana.

True story xD

Öpüldünüz.

R.


Biz geçen gün D&R'a gittik...


...ve hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiçbir şey almadık.

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Avatar the anforçıneytli NOT last concept fucker

Bu yazı sağlığınız için ağır spoiler içeriyor... içermeye de bilir ama zaten animasyonunu izlemediyseniz filmden ne bok anlayacaksınız? O zaman spoiler falan yok.


Del klavyeyi ele geçirmiş;

Evet. Biz bugün (aslında dünden önceki gün ama mesajın tarihini dünden önceki güne ayarlayacağımız için bugün oluo, öyle işte) Avayar'ı izlemeye gittik, kustuk, geldik. Yanımda Rose var ama pek bi' "meeeh" durumunda, içimden bir ses tüm yazıyı bana yıkacak diyor <.<


Rose mızırdanmış;

Meeeh.


Rose, Del'e klavyeyi geri kakalamış;
Peki. Demiştim. Gıcık kedi. Hms...


Rose geri gelir;

Az önce Del'in saçını maviye boyadık, tırnaklarım mavi oldu, bakalım nasıl olcak. Filme dönersek, film üzerine yorumlarım şu şekilde [pres paketlerde özenle isteyiniz].

Neden çok güzel bir şekilde tasarlanmış, çizilmiş, hazırlanmış konsepleri, tekrardan tasarlıyorsunuz? O kostümlerin ve saçların hali ne öyle? Ateş Ulusu'nun zırhları, Mavi-Ruh'un maskesi, Su Kabilesinin kıyafetleri? Siz niye Ateş Ulusunu Hintli yaptınız ki? Nerde o bellerine kadar saçları Ateş-Lordu Ozai'ın? Nerde herkesin tepeden çin usulü toplanmış saçları? Kuzey kabilesinin Rus hali nedir ayrıca? Sanırım tekrar tasarlanmada hoşuma giden tek ama tek şey Aang'in dövmeleri oldu [o da hafiften kelt haçına benziyor... ilginç.]

Karakter ve oyunculuklara gelirsek; Sokka suspus ve emo bir karakter olmuş. Filme 10 repliği ya var ya yok. Katara rol yapmayı beceremiyor zaten. Aang ciciydi... Sevdim ben. Zuko; dış görünüş olarak cıks ama karakteri güzel oynamış abimiz, takdir ediyoruz kendisini. Iroh amca yıkıldığım andı, kendisi gençleşmiş, gayet taş bir amca olmuş? Nerede bizim göbekli tonton dedemiz? Ama en azından repliklerini uygun yazmışlar.

Ateş Lordu Ozai ve Komutan Zhao da kötü. Nerede çizgifilmdeki heybetli Ozai? Üstelik Aang'in ruhlar dünyasında Avatar Roku ile konuşması yok, sadece Roku'nun ejderhasıyla konuşuyor. Kiyoshi savaşçılarının varlığının olmamasını da ekleyebilirim =p


Genel olarak senaryoya bakarsak... Pres! Makaslayıp yapıştırmışlar sahneleri, ne Zuko'nun Aang'i hapisaneden kurtarmasına anlam verebiliyorsunuz ne de Zhao'nun bir anda niye gaza geldiğini.

En sondaki Kuzey Su Kabilesi'nde Aang'in Avatar moduna geçtiği yerde 10dakika boyunca arkadaş tsunami kaldırdı okyanustan. Sonra geri bıraktı. Gemilerin üstüne fırlatmicaksan neden kaldırıyosun? Madem aksiyon yok neden 10dk sürüyor bu?


Yue güzeldi. Gözlerinin lens olduğu çok barizdi.


Bükme sahnelerini çok abartılı hareketli yapmışlar. Çoğunlukla efektlerle hareketler birbirini tutmuyordu.
Toprak bükücüleri hapisten kurtardıklarında Katara aşk yaşamıyor muydu ya? Bacak kadar velet olmuş Haru? <.<;

Sevmedim, sevemedim, ikinci filme sinemada gider miyim bilemem. Cık ama siz gitmeyin, söyleyeceğim şey odur. Paranıza yazık, 3Dlik aman aman bir olayı da yok zaten. Aşağıda Del size bu yazdıklarımı resimli kanıtlarıyla sunacak.


Öpüldünüz.
okthxbye.


Del;

Hatun Rage'e girip çıktı, gördünüz (Le fu-).

Bana attığı üzere de fotoğrafları falan fişmekan dış kapının mandalı olarak aktaracağım.

Neyse efendim Rose'a katılmam ve filmi aynı derecede sövmeme ek olarak benim Kuzey Su Kabilesi'ni ilk gördüğüm de merakla beklediğim şey Katara'nın hatun bir su bükücü olmak adına verdiği mücadeleydi. Oradaki davanın, kavganın bir çizgifilm de işlenmesi çok başarılı bir noktaydı. Filmde bunu göremiyoruz, hop diye su bükmeye başlıyorlar.

Güney Su kabilesindeki tek yetişkin erkeğin Sokka olması gerekmiyor muydu?

Ayrıca Ateş ulusu askerleri arasında kadın gördüğümden de emin değilim. Aang görünüşte, eğer bir yere biblo olarak koyacaksınız evet şirindi ama her boka maydanoz şakacı velet yoktu ortalıkta. Bir tek o okların tasarımı hoşuma gitti, badana fırçasıyla mavi şeritler çekerler diye kormuştum. KEŞKE mavi şeritler çekselerdi de filmi daha hakkını vererek çekselerdi.

Neyse biz görsel malzemeye dönelim, Prens Zuko ve Sokka;

Bu ne kardeşim? Bu ne yani? Bollywood mu sandınız Avatar'ı? Bir de tunak tunak tun çalsaydınız bari, Azula ve ekürileri de dans ederdi. Sokka'yı oynayan yaratık pek yenilesiydi ama olmamış ne yazık ki. Üzülme, Sokka, sen gönüllerimiz de serinin en bomba elemanlarından biri olmaya devam edeceksin.

Ayrıca Zuko'nun niye saçı var? Serileri karıştırmışlar. Ayrıca süt beyazı Zuko'yu koyu renk görmek çok acı. Hani bu herifin keli lan? Hani bu herifin at kuyruğu? Abicim işin mantığını da anlamadınız ya? Hani o saç, kuyruk, topuz falan? İki sayfa karıştırıp anlasaydınız ne manaya geldiklerini.

Iroh Amcamıza gelelim. Filmdeki amca iyi oynadı, ona laf yok ama göbekli, durmadan çay içen ve Konfüçyus gibi konuşan Iroh'u tercih ediyorum ben.

Gelelim Ateş Lordu Ozai'ye ve birkaç kez "wtf" geçirelim. Buyrun hepbirlikte;

WTF?!!

Nerede şu görkemli Ateş Lordu, nerede bu amca? İnanın filmde de aynen böyle gözüküyor, yani yukardaki gibi. Buyrun aslını analım;

Koca film boyunca beğendiğim yegane sahneler Yue'nin olduğu sahnelerdi zira en azından o hatunu düzgün uyarlamayı -neredeyse- becerebilmişler.


Kostümlere gelirsek, Güney Su Kabilesi'nin kostümleri başarılıydı ama güzel kardeşim siz hiç mi izlemediniz bu seriyi? Ucundan bile mi bakmadınız? Kabilenin insanlarına bi' bakın ya, bi' bakın. Sizin seçtiğiniz kadar süt beyaz mı lan bu adamlar? Piyasada melez genç oyuncu hiç mi yok?


Burada da Ateş Ulusu Askerleri'nin formaları var. Eğer başka bir film olasaydı, filmdeki askerlerin kostümleri güzel olurdu ama bu film için DEĞİL! Fanlar tarafından hazırlanan cosplayler bile daha başarılıydı yani. Nerde o ulusların elementlerini temsil eden kılık kıyafet? Nerde?

Ayrıca Katara'nın kolyesi de çok kötüydü, sanırsınız boynuna kaya bağlamışlar.

Gezerken nette şöyle bir şeye denk geldik, FanCast diye bi' eleman yapmış. Sokka'yı Zuko'yu oynayan eleman oynasın demesi ve Emma Watson'un da söz konusu rolü ne kadar iyi yapabileceğinin göreceli olması dışında fena seçimler yapmamış arkadaş. Bir de biz Katara ve Toph seçimini de sevmedik pek zaten Toph olan seçiminin imkanı yok. Söz konusu hatun (oyuncu olan) aldı başını gitti, büyüdü falan.

19 Temmuz 2010 Pazartesi

Ooo...

Del;

Bij Sarhoıj olduk sanki.. ebek oldujk XDD ga5k!


Rose;

hick!

K.O.G. Gypsy'de !

Del'in Antalya'da olduğu vakit, bir anda karşımıza çıkan K.O.G.

O HER YERDE!!!

Israrla Gözleyiniz.



13 Temmuz 2010 Salı

Rose - Bir Bodrum Fatihi! ~ Del - Bir Ev Sahibesi!

Twitterlarımızı kontrol ederken bana birkaç saniye içinde böyle birden bire bissürü tweet geldi. Rose'da tam o sırada kuş yuvasına dönmüş saçlarıma bakıp "Kafanda bir sürü Twitter kuşu var," dedi, sonra da bunu çizdim, baya güldük :3
-Del

Del deyivermiş;

Efendim, şimdi birkaç hafta kadar önce Rose hanımefendi bize geldi. "Ooo," dedik, "süper." Gezeriz, tozarız, denize gideriz, yazdığımız über geyik kısa film videolarını çekeriz, çoşarız koparız uçarız. ama ne yazık ki tüm bu planlar benim iş-kolik olma huyuma takılı kaldı ve biz koca 2 haftayı Bodrum'da eve kapalı geçirdik.

Meeh. Ama yine de eğlendik. (Eğlendik dimi?)

Steam-Stream adında bir projeye başladık, yarıladık, neredeyse bitirdik. Kafaları vodkaya gömüp radyoda elmalı, süprüzlü, vodkalı, kinky bearlı, sarhoj yayınlar yaptık. Arada düğüne gidip geldik, ama o macerayı başka postepisode'da yazacağız.

Rose konuşmuş;

İki hafta önce pat diye ortaya çıktı bu fikir;
R:"Anne! Ben Bodrum'a gidiyorum! Del'de kalcam!"
- Nerden çıktı? Ne zaman gitcen? Ne kadar kalcan?
R:"Neblim. Gidiyorum işte önümüzdeki üç gün içinde. Kalırım bi iki hafta."
- E iyi, düğüne de gidersiniz.
R:"Aaaa, eed."

Annemle aramızda geçen bu diyaloğun hemen ardından, uygun gün ve saatte biletim alındı, o gün ve saatte ben otobüsüme atlayıp uzak diyarlara doğru yola çıktım... Bodrum'a!

Daha önce Bodrum'a gitmiştim, bi gece falan kalmıştım, ayrıca bayağı küçüktüm beni bara falan almamışlardı, gemide uyumuştum. Odur yani. Bi de Bodrum Kalesi'ne gitmiştim evet onu anımsadım. Ama o kadar. Böyle beyaz, yeşil falan bir yer Bodrum. Güzel yani Antalya'dan sonra. Çarpık kentleşme diyarı burası ama konumuz o değil!

Sabah erkenden vardım Bodrum'a, biz Del ile böyle... 2006'daki beraber kalma maceramızdan sonra bi en son şubatta, İstanbul'da çok abuk bir biçimde karşılaşmıştık. [Kadıköy-Beşiktaş vapur iskelesinde. Yaaaa. Çok ilginç bi dönemdi o ama bu da başka bi macera.] O zamanlar gayet uzun saçlı falandı, ama bana "Kedi!" diye bağıran hatun gayet yeşil saçlı kuş yuvası taşıyan bir şeydi. Garipti yani. Sarıştık falan sonra eve gittik. Bişiler yedik [Korkmayın tüm günleri böyle ıncığına cıncığına kadar yazmicam]. Böyle, bizim beynimizdeki dişliler döndü durdu, gacır gucur. Zibilyon tane fikir, proje, resim, senaryo üretildi bu iki haftalık süre zarfında.

Dedik ki, gezeriz tozarız yüzeriz video çekeriz koşarız oynarız. Hatta belki kalede K.O.G.'u bile görürüz! [K.O.G. kısmı yalan, daha o zamanlar yoktu. Gerçeği vardı da K.O.G. yoktu.] Naptık? İşkolik Del beni odasına kitleyip zorla, gözümün yaşına bakmadan, açbilaç susuz eğlencesiz Steam-Stream üstünde çalıştırdı! ToT . (Del: ._. ama ama...) Bi ton yeni şey çizdim, hepsini tarayıp Lil' Sketchbook'a koycam (bi ara). Sonra düğüne gittik geldik, ben buketi tuttum. Sonra parıldayan vampirleri izlemeye gittik [GoGo Team Jacob!]. Kızarmış dondurma yedik, dolmuş şoförleriyle Del kapıştı, ben kaçtım. Bi ton güzel zıbıt aldım. Bi dışarı çıktık Del sürekli tanıdık birilerini gördü üç adımda bir yarım saatlik duraklamalar yaşadık. Falan feşmekan.

En sonunda intikam zamanı geldi! Geçen gün Antalya'ya geldik, Del'e bu sıcak ve nemli iklimde bin bir eziyetimle... eziyet edeceğim! 8D Mesela her sabah erken kaldıracağım (yalan). Her gün denize gidicez! Spor yapcaz! Kilo vericez! (Külliyen yalan). Hiç projelerle ilgilenmicez, hep dışarda olucaz! (bu da yalan, geldiğimizden beri dışarı çıkamadık bi. Yok, çıktık, pazara çıktık eve meyve sebze aldık. Sonra ben sızdım.) Gezcez, vitrin bakcaz! (Bunu yarın yapcaz....caz...caz...). Belki sinemaya da gideriz.

(Bana biz gene serin ve tatlı çift kişilik yumuş yataklı odamızdan çıkmicaz gibi geliyo ama neyse.)

Bakalım Antalya'da K.O.G.'u nerde göreceğiz =)

Bi de, bi de, yukardakini Del çizdi. O üstümdeki benim inek sayan koyunlu pijamam. Saçımdakiler de trademark kalem! 8D Bi de Del çok titiz bu yazım çizim işlerinde. Belki bişiler kaparım kendisinden. Hı? Hı?

Dı Advençırs of K.O.G. -1-

Del şöyle buyurmuş;

Naber? Biz çok eğlendik. Ya siz?


Rose da böyle buyurmuş;

K.O.G.' un ilk macerasına hoş geldiniz! Önceleri çok geyik bir espriden ibaret olan bu şey, zamanla kendine ait bir bedene ve isme büründü, şimdi de karşınızda xD Biz her gün başka başka K.O.G. macerası kurup çizip kopuyoruz, umarık siz de beeenirsiniz :3 Bu maceraaa Bodrum'da geçiyor ^^ .

Yazar & Çizerlerin notu: Başlığı çizen Rose, Advençırı çizen Del.

12 Temmuz 2010 Pazartesi

Bir Adrasan Macrası: dı Kampansiyon!

Del tarafından çizilmiştir.
(Okuyamayanlar için: "Burası deniz, yüzüyoz biz :3")

Rose bıdı bıdı konuşmuş;

Biz Bodrum'daykene bir anda telefonum çaldı. Arayan annem "Biletinizi cumaya alın, cumartesi Adrasan'a gidiyoruz. Pazar babanın doğum günü." Biz de direk pazartesi gecesine olan biletlerimizi değiştirdik ve yollara koyulduk.

Eve sabahın 6-7si gibi geldik. Cücük dı Catzilla bize azıcık gıcıklık yaptıysa da, Del ile güç bela koca bir tabak krep hazırladık. Çok sevgili ablacığım Betty Boop'da evdeydi, böylece Adrasan yollarına düşmeden önce cümbür cemaat güzel bir kahvaltı yaptık.

Adrasan'a yolculuk uzun, virajlı ve mide bulantılıydı. Orda bir pansiyon ayarlamış bizimkiler, arkadaşları da kamp yapacakmışmışmış. Babamın şaraplarından ve rakısından da götürmüştük yanımızda. Annem de bi ton yemek yapmıştı. Hemen odalarımıza geçip onlşarı yerleştirdik falan. Denize girdik yüzdük.

Genel olarak ortam çok güzeldi, sakindi. Pansiyonumuzun servisi güzeldi ayrıca patates kızartması istediğinizde size ev patatesi getiriyorlardı (superfresh falan değil! yummm leziz ev pattesi <3).>

Sonra gece oldu. Anlaşılan o ki tek yiyecek bir şeyler getiren annemdi xD. Pates salatası, biberdolması, tonbalıklı salata ve bir dilim börekten oluşan mamalarımızı yiyip yıldızların altında uzanıp şarap içtim. (Del bu sırada GAAARK! VODKAAA! diye eğleşmekteydi yanımda.)

Bir ara odaya gitmişiz uyumuşuz. Ben o kafayla 32 cevapsız çağrı bırakarak rekor kırmışım. Sonra sabah olmuş.


Del yeni uyandığı için esneyerekten;

<3>

Neyse, Aldarsan.. Adrassan... Arsan... sss.... ne boksa orası bayağı keyifliydi. Rose'un annesi ilk aradığında kamp mı yapacaz pansiyonda mı kalacağız belli değildi, o yüzden ben ajandama "kampansiyon" diye not düşmüştüm. Sonra geri dönüp onu okumakta her defasında zorlanıyorum ve "ne lan bu?" diyerek bakıyorum.

-çiş molası-

Hah, geri geldim. Öyle işte keyifliydi falan, yıldızları izledik ben büyüyk ayıyı ya da küçük ayıyı buldum bir ara ama hangisiydi emin değilim. Bu arada tanıdık bir yüz gördük ama biraz garip bir durum oluştu, biz algılayamadık pek. Neyse K.O.G.'da oradaydı bizi mi takip etti yoksa tatile mi gelmişti emin olamadık.


Rose tarafından çizilmiştir.
(Ama orası bel hizasını geçmiyo? Dip? Hmmm - Rose)

1 Temmuz 2010 Perşembe

Bir Fethiye Macerası : dı Düğün!

Kalpli kapımız ve biz!


Del mırıl mırıl bir şeyler gevelemiş;

Otoparktan bir adet kediyi alıp eve geldiğimizde, daha önceden bahsi geçen bir düğün dernek muhabbeti açıldı. Kedi yani Rose, başka bir kedi olan ÇikolatalıKedi'nin apar topar bir yıl kadar önce evlendiğini, düğününü de bu ay sonu (yani Haziran sonu) yapacağını söyledi. Nerde kalırız naparız, pansiyon ık bık derken ÇikolatalıKedi "Bungolov" dedi bizim de kafamıza yattı. Hoop diye Fethiye'de aldık soluğu, Bungolov'umuza yerleşti. Ufacık minicik bi' yerdi böyle çok şatafatlı değildi, yanındaki diğer bungolovlar daha kocama kocaman süslü püslüydüler. Ama olsun bizim bungolavımızın yeşil ahşap kapısında da minicik bir kırmızı kalp vardı (Bknz: Blog arkaplanı). Odada komik komik fotoğraflar çektik.

Çorap, hem de gözlü, ve ayak! (ve kapı! - Rose)

Attık kendimizi yatağa geyik üstüne geyik, fikir üstüne fikir, az uyukladık az sızdık derken pencereden Levithan Hatun kişisini gördük. Burada kesiyor ve o günün en bomba olaylarından birini aktarmak istiyorum; Leviathan ile ben yaklaşık olarak 2 sene önce İzCon'daki STALKER oyununda karşılaşmıştık. GM ortak arkadaşımızdı ve Leviathan ile çok iyi geçineceğimi düşünüyordu da. Öyle de oldu, biz feci sardık bir birimize ancak hatun kişinin MSN'e yüz vermemesi ve sadece facebooktan hayat belirtisi göstermesi sebebiyle (zira ben facebook kullanmamaktayım, inatla) daha sonraları sağlıklı bir ilişki götüremedik.

Sevgili bungolovumuzda duş alıp odamızda bendeniz havluyla dolaşırken kapı çaldı, Leviathan hatun kişisini odaya aldık. Hazırlanırken ayak üstü muhabbet ettik. Ben şimdi bakıyorum bu çıtı pıtı kılıklı şeye. Ya, diyorum, yüz tanıdık, ses tanıdık, dudak ve diş yapısıda tanıdık (hayır kendisine bademcik operasyonu düzenlemedim sadece ilginç görsel bir hafızam var), yahu nereden biliyorum ben bu hatunu! Dedim durdum, neyse sonra baş nedime hanımefendi kaçtı biz de hazırlanıp çıktık. Karşılama içkimiz vodka kavun idi, vodkaya aşık bir şahıs olarak bu beni pek keyiflendirdi daha içmeden (Rose: Arkadaşın favori quote'u Gark! Vodka zaten! xD). Sonra sahilde takıldık biraz Rose ile, çıplak ayak abuk Jedi ekşınları gerçekleştirdim.

Sonraaaaa ÇikolatalıKedi çok cici bir gelin olarak, baş nedime, sağdıç ve damat grubu içinde hep birlikte geldiler. Sözlerini okudular (onlar ayrı birer bombaydı) ve fotoğraf çekilmeye başlandı. O sırada bir an, Leviathan hatun kişisi yanımızda duruyordu ve ben yicek gibi onu süzdüm, çünkü aşırı tanıdık geliyor ve çıldırıyorum çıkaramadığım için?!! Üstelik o da bana, beni tanıyormuş gibi bakmıyor ama çok normal yani saçlarım kısa, kuş yuvasına dönmüş falan fistan. Neyse, "Levi" dedim ben buna, "senin meslek neydi?" zira biliyorum Leviathan hatun kişisi öğretmen idi. E doğal olarak Leviathan hazretleri "Öğretmenim," dedi, benim cevap, "Levi... biz tanışıyoruz. Tanışıyoruz biz!!!" Krizi geçirdim ve sonunda birbirimizi hatırladık...




Roselyn kişisi demiş ki;

Düğün dernek hobbidi! Ben çok üzülmüştüm düğün hafta içi ve gidemeyeceğim diye. Sonra Bodrum yolcusu olunca "aha biz gideriz ki düğüne!" dedim ve gittik de. Otobüs ile uzun bir yolculuk geçirdik, Yolculuk boyu uyumak yerine vıdı vıdı edip abur cubur yedik ve bir çok proje ürettik. Bir kısmını hayata geçirdik bilem, hohoho! Sonra indik, yemek yedik, binbir zorluk aşıp Sugar Beach Club'a ulaştık [Şugah!!!! xD]. Mekan süperdi, yeşillikler içinde ahşap bungalov bungolov her ne ise onlardan. Ben diyorum "Del, siz Levi'yle çok iyi anlaşcaksınız, çok şirin bişi o."

Hazırlık mazırlık derken vakit geldi çattı, Del sürekli "Ben bu kızı bir yerden tanıyorum," diyo, ben de "Tanıyosundur, mümkündür," diyorum. Sonra Çikokedi bizi "Hadi siz bara gidin, Thor beyler orda onunla da konuşun," diye sahildeki bara yolladı. Gittik, hemen kavunlu vodkalı kokteyller tutuşturdular elimize, Thor Bey kalktı hemen beni hatırlayıp, Del ile tanıştırdım onu. Düğün biraz geç başlayacaktı birileri geciktiği için, Thor Bey'le konuştuk muhabbet ettik, sonra sahile geçtik. Çok ilginç Steam-punk tadında şemsiyeler vardı. Gün batarken tören başladı, Çikokedi etekleri turkuaz gelinliğiyle geldi, arkasında Leviathan başnedimesiyle. Sonra yüzükler takıldı, fotoğraf seansı başladı. Bi ton fotoğraf çekildi çok güzeldi. Fotoğraf seansından sonra da yemek yeneceği için masalara geçildi. Masaların hepsi özenle Çikokedi'nin elleriyle düzenlenmişti; yıldız ve balıklı nikah şekerleri, davetlilerin isimleriin yazılı olduğu minik taşlar, masayı kaplyan deniz kabukları ve deniz yıldızları, Çikokedinin tek tek hazırladığı deniz yıldızlı peçetelikler, deniz kabukları desenli peçeteler... Her şey çok uyumlu ve çok güzeldi =)


Çikokedi'nin süper masa düzenleme zıbıtları ve nikah şekerleri! *.*
(Ama ama benim taşım Bodrum'da kaldı ;_; - Del)


Masamızda Ben ve Del, Levi bir de Burçin adında cici bir fotoğrafçı arkadaşımız vardı (orda tanıştık ama çabucak kaynaştık, çok cici kızdı). Çok güzel geyikler döndü gece boyu, biz de Levi ile uzun zamandır yapmak isteyip de yapamadığımız yüzyüze muhabbetlerimizi yapma şansını yakalamış olduk. Açık büfe ve barbekü yemekler yendi, kavunlu vodkalar içildi. Gece boyu süpriz üstüne sürpriz oldu (Çikokedi ve Thor Bey'in arkadaşlarının yazdıkları şarkı, açtıkları hediye hesap, yat şeklindeki pasta, elektrik kesilince giden müzik olsa da gelen dansöz...). Çok ama çok güzeldi! Çikokedi ve Thor Bey bol bol masamıza gelip bizle ilgilendi, bir ara Thor Bey'in viking biraderleri bizi dansa kaldırdı. Ben şahsen beni döndürürlerken havada uçuyordum!

Gecenin sonuna doğru toparlanıldı, Çikokedi gelin buketini atacaktı zira. Toplanıldı, Çikokedi bize arkasını döndü ve çiçeği fırlattı. Hop! Çiçek benim üstüme düştü, ben de yakaladım. Üstelik Çikokedi'nin dediğine göre ayakkabısının altından adım silinmiş. İMDAT!! Sıra bende mi yoksa! D:


Sarışıp iyi geceler diledikten sonra bungalovumuza çekilip sızdık. Sabah erkenden kahvaltıya kalktık, orda Çikokediyi gördük muhabbet ettik uzun uzun. Öğlen Bodrum'a döneceğimiz için erkenden check-out yapıp, otobüs saatine kadar olan kısmı Çikokedi, Thor Bey ve komple onların ailesi/arkadaşları ile sahilde oturarak geçirdik. Şimdi Fiji'ye taşınıyorlar, takı töreninde verdiğimiz sözü biraz gecikmli yerine getirebileceğiz sanırım :\



Del hanımefendi hazretleri lütfetmiş;

Ehehe, efendim bilirsiniz. Bizimkilerin geleneğine göre takı ya da para takılır gelinle damata. Birden herkes bir şeyler takmaya falan başlayınca, "a-ama biz bir şey almamıştık ki biz ama şey... ıııh," moduna geçtik. Rose pisiyle şöyle bir bakıştık, kafamızdaki çarklar gıcırdadı ve biz de onun eskiz defterinden bir sayfa yırtıp şöyle yazdık (aşağı yukarı hatırımızda kalan hali ile);

"We going to draw a picture as a gift, this piece of paper shows that it's a promise."

Türkçe meali; "Size bir resim yapacağız, bu sayfa da bunun sözüdür." Sanırım Çikolatalıkedi gelin ile Thor bey damatı orada ufak bir yardık, neyse sonra masamıza döndük filen feşmekan. Sohbet ettik, yedik, içtik. Rose kedisinin kucağına buket düşünce babamdan aldığım muzip damarım tuttu. Masadaki istiridye kabuklarının bir birine uyan iki tanesini aldım. Birinin içine Rose'un hamur silgisini yapıştırıp üserine de onun taktığı yüzüğü yapıştırdım. Bir de önünde diz çöktüm, deniz kabuğundan yüzük kutusuyla, şebekliğimizin haddi hesabı yoktu anlayacağınız. Elbette her şey muziplikten ibaretti. Ancak ben yabancı kesimin görüp eğleneceğini düşünürken, bu olayı gören Türk kesimi dağıldı. Hatta bize "evlilik ne zaman, çok erken olmasın" gibi sorular yönelttiler :P

Bu muzipliğin fotoğrafı Burçin tarafından belgelenmiştir amma ve lakin fotoğraflar henüz bize ulaş(a)madı.

Sonra bungolovumuza gidip yattık kalktık, Çikolatalıkediyi Thor beyleri ve onlarun soyunu sopunu gördük, oturduk sohbet ettik az tıkıntık. Akşam üzeri saatleri gelirkende Bodrum'a dönmek üzere yola çıktık.

Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, uyuduk uyandık, sızdık bayıldık derken babamla mesaj yoluyla ufak bir dialog geçti;

B for Baba, D for Del.


B:
"Nerdesiniz bitanesi?" (Bu tamamen sallamasyondur, ilk mesajı hatırlamıyorum. -Del)
D: "Avea Güvercinlik olduğunu iddia ediyor."
B: "Bak bakayım sağında solunda ne var? Binalar var mı?"
D: "Deniz var."
B: "Uleeyn..! Sağ tarafın tümüyle deniz zaten, böyle yanıt mı olur gari?"
D: "Solda da dağ var."
B: "İyi bak çevrene mutlaka az sonra Ananınkini de gördüğünü yazacaksın..!"
D: "Yok, baktım baktım göremedim valla. Ayrıca anamınkine gerek yok bende de aynı maldan mevcut."

Sonrası mağlum, Rose ile ben otobüste babam da bizi beklediği garaj yakınındaki cafede dağılmıştır.



Rose'un aklına gelmiş;

Bu muhabbetin üstüne benim aklıma Leviathan ile yaptığımız bir konuşma geldi. Telefonda konuşuyoruz, Levi hanımlar Ankara'ya yeni taşındı, çarşıda gezerken bulduğu ilk vakit beni aramış, hem konuşup hem gezmektedir. Bir an nerde olduğunu çıkaramaz.

L
for Levi, R for Rose.


L:
"Aman neyse, Muhafızı ararım, gelir beni alır.

R:
"Nasıl bulacak ki seni?"

L:
"Bulur bulur, yolu tarif ederim ona 'Muhafız gel beni al! Çöp kutusunun önündeyim! Arkamda da ağaç var!'"


Akabinde dağıldık tabi. Hey gidi günler.


Unutmadan, Fethiye'de K.O.G.'u hiç görmedik. Galiba Thor Bey ve düğündeki Viking soyu insanlarından korktu ya da Bodrum'dan ayrıldığımızı fark etmedi =)


Bodrum'da Del'in babası bizi aldı, eve gittik, sonra sanırım tıkınıp bir şeyler izledik ve sızdık...


Fethiye ve düğün macerası da burada biter...


Bol bol mutluluklar kendilerine <3


Grup fotoğrafı!!
Soldan sağa: Del, Rose, ÇikoKedi, Thor Bey ve Levi.



K.O.G.: Thor sizin kabusunuz olacak...! >.<